Menü Kapat

Paris 2024’ün Cinsiyet Eşitliği Safsatadan mı İbaret?

Buraya kadar her kaynakta rastlayabileceğiniz Paris 2024’ün eşitlik ilkelerinde halı altına süpürülen bir kural var: Fransız başörtülü kadın sporcuların olimpiyatlara katılması yasak!

2004’ten beri devlet okullarına başörtülü kadınların girmesinin yasaklandığı, 2020 yılında Samuel Paty isimli bir öğretmenin derste Hz. Muhammed’in bulunduğu bir karikatürü derste gösterdiği için başı kesilerek öldürüldüğü, bir dönem plajlarda haşema giyilmesinin yasaklandığı İslamofobi ülkesi Fransa’dan böyle bir yasağın çıkması elbette ki sürpriz değil. Öyle ki bu yasağı duyduğumuzda durumu kanıksamamız hatta normalize etmemiz işten bile olmuyor.

Kararın yanlışlığını vurgulamak klişesinden kaçınacağım çünkü herhangi bir suçlama ya da ayrımcılıkla karşılaştığımızda ilk refleksimiz öfkeyi akıtıp hayatımıza devam etmek oluyor. Bunu yaparken çoğu zaman bağlamdan kopuyor, durumun vehametini algılamaktan uzaklaşıyor, tartışmayı savunma boyutuna çekiyoruz.

Örneğin sporcu başörtülü bir kadın, oldukça pozitif bir yerden “Spor müsabakalarına nasıl katılabiliyorsun?” sorusuna cevap vermeye başladığı anda; bu sorunun arkasında gizlenen önyargıları, kalıplaşmış önkabulleri, kendisinden beklenen davranış kalıplarını kabul etmiş olarak tartışmaya dahil oluyor. 

Bu noktadan tartışmayı istenilen yere taşımak ise çoğu zaman mümkün olmuyor ve soruyu soranın söylem üstünlüğüne karşılık cevabınız çoğu zaman yılgın bir hoşgörü ile “herkes sizin gibi olsa” sözü arasında sıkışan bir gülümsemeyle karşılık buluyor. Ve siz de “alternatif varoluşunuzu” temellendirme çabanızdan ötürü aynı yılgınlıkla gülümsemeye karşılık veriyorsunuz. 

Bu yazıda değinmek istediğim, yeni bir kavram: Hijabwashing (Başörtüsü aklama). Bu ifadeye “Pinkwashing” veya “Greenwashing” kavramlarından aşinayız. Kısaca açıklamak gerekirse pinkwashing, LGBTİQ+ pazarlaması olarak biliniyor ve LGBTQ eşitliğiyle ilgisi olmayan amaçlar için LGBTQ bireylere yüzeysel bir sempati sunan mesajlar vermeye dayalı stratejiye deniyor. İsrail askerlerinin Gazze’ye attığı bombalara LGBTQ bayrağı çizmesi ya da LGBTQ bayrağıyla kameralara poz vermeleri bu stratejiye en güncel ve en yerinde örnek.

Benzer şekilde Greenwashing de kurumların, şirketlerin gerçekte olmadıkları kadar, hatta çevreye zararlı üretimler yaptıkları halde çevre dostu görünmek ve kamuda olumlu bir intiba oluşturmak için çevreci mesajlar kullanması olarak tanımlanabilir. Yine örnek vermek gerekirse British Museum, sürdürülebilirliği artırmak ve müzenin karbon emisyonunu önlemeye yönelik olduğunu söylediği yenilenme çalışmaları için -aynı zamanda İsrail’i de destekleyen- petrol şirketi BP ile 2023 Aralık’ta 63 milyon dolarlık sponsorluk anlaşması imzalamıştı.

“Hijabwashing” ise aslında ülkemizde çok aşina olduğumuz türden bir durumu ifade ediyor. Bu kavramı internette ararsanız, bulamazsınız, çünkü henüz bu stratejiyi kavramsallaştıracak ve toplumsal uzlaşı zeminine taşıyacak derecede söylem üstünlüğüne sahip değil. Hijabwashing için Türkiye’den verebileceğim ve hepimizin duyduğu an neyden bahsettiğimi anlayacağı tek bir cümle söyleyeceğim: “Benim annem de kapalı.

Başladığımız yerden örneğimizi sürdürecek olursak Paris 2024 şimdiye kadarki olimpiyatlara nazaran cinsiyet eşitliğini 50-50 oranında sağlayarak bunun haklı gururunu yaşıyor. Gururunun simgesini resmî olimpiyat afişine de taşıyan Fransız sanatçı Ugo Gattoni, tamamen elle çizilmiş dev bir afiş ikilisi yarattı. Şu an D’Orsay Müzesi’nde sergilenen afişte yaklaşık 40 bin karakter resmedilirken ön planda eşit sayıda kadın ve erkek figürü yer alıyor.

Eşitlik ethosuyla göz dolduran Paris 2024, bu yasağın üstünü örtmek için olsa gerek dün Instagram hesabına attığı yabancı ülkelerden gelen sporcuları gösteren bir reels videosunun kapağına başörtülü bir kadın sporcuyu koydu. Oyunlar başladığında da muhtemelen diğer ülkelerden gelen başörtülü sporcuların başarıları basında ve Paris 2024’ün sosyal medya hesaplarında takdirle paylaşılacak.

Yazının bağlamından dolayı yeterince yer veremediğim ama yazının son cümlesine doğrudan gönderme yapan bir bilgi daha vermek istiyorum. Olimpiyat oyunlarının büyük etkisiyle Paris’teki evsizlerin büyük bölümü şehir merkezinden uzaklaştırılarak “toplumsal temizlik” yapılıyor.

Yasal uyarılar, kamuya özel mesajlar, reklam stratejileri, uluslararası kültür sanat ve spor organizasyonları; …washinglere, meşrulaştırmalara en uygun sahneler. Yakın tarihten örnek verecek olursak Eurovision’da, Venedik Bienali’nde buna şahit olmuştuk.

Uyanık olmak gerekir ki hepimize çok masum gelen kültür sanat ve spor organizasyonlarının; eşitsizlikleri, ayrımcılıkları örtme ya da aksi yönde servis etme potansiyeli çok güçlüdür. Bu potansiyeli yeterince yadsıyarak nefret söylemlerinin, şiddetin, faşizmin kaynağını oluşturan eksenden uzaklaşmış oluruz.

Judith Butler’ın dediği gibi,

“Bazı yaşamların ne pahasına olursa olsun korunması gerekir. Diğerlerini korumak ise buna değer görülmez, bu bedele değmez.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir