Menü Kapat

Entelektüel Susar Mı?: John Berger’ın Sessizlik Boykotu

Hepimiz Berger’ı hikâye anlatıcılığıyla biliriz veya meşhur sanat eleştirileriyle. Bugün bu vasıflarıyla tanınan insanlardan Filistin için ses olmaları çok da beklemediğimiz bir durum. Aydınlarımızdan yana genel bir beklentisizlik hâli var üzerimizde.

Hâlbuki entelektüel susar mı? O ses ve söz sahibi değil midir, söz söyleme vasfıyla kimliklenmemiş midir? Bu sorulara vereceğimiz cevaplara bakılırsa entelektüellik gitgide anlamını yitiriyor. Apolitik, lümpen, ezilenin sesine sağır, düşünme pratiğini ve ilkelerini, oryantalizm ve emperyalizmin kıskacına bırakmış bir entelektüel kimlik inşa ediliyor.

John Berger, ölmeden önce Alplerdeki küçük bir köyde yaşıyordu, yani gündemin sesinden oldukça uzak ve apolitik bir mekânsallık içinde. Fakat yaşadığı “uzak” ev, ezilenin sesine geçirgenliği olan, zalimin yaptırımına ise kapı duvar olan bir evdi. Hayatı boyunca dünyanın her yerindeki ezilenlerin yanında durmaktan çekinmedi. Alplerdeki evinden tüm aydınları ve sanatçıları İsrail’e karşı kültürel bir boykot uygulamaya çağırdı.

The Guardian’da yayınlanan çağrı metninde entelektüel dünyayı söz söylemeye ve İsrail’e gitmemeye, oradaki düzenlenen kültürel etkinliklere katılmamaya davet etmişti. 2005 yılında Ramallah’a gitmiş, orada mülteci kamplarını ziyaret ederek çocuklara resim workshopları düzenlemişti. Ramallah’taki hapis hayatını bizzat gözlemleyerek deneyimlerini tüm dünyaya aktarmaktan geri durmamıştı.

“Böylesine adaletsiz, böylesine küçük düşürücü, böylesine iğrenç bir politika karşısında hiçbir şey yapmamak utançtır.” demişti. Günümüzdeki vahşeti görseydi “utanç” kelimesini yetersiz bulurdu. Biz, şimdilerde başkaları adına utanmaya devam ediyoruz. Ama bir türlü susmuyoruz! Başa bela oluyoruz!


“Uzun zaman önce yeni evli çiftler, birlikte yaşayacakları gelecek için bir işaret olarak Ramallah bahçelerine güller dikerlerdi. Alüvyonlu toprak güllere çok yakışırdı.
Bugün Filistin Yönetimi’nin başkenti olan Ramallah’ın kent merkezinde, ölülerin hayattayken çekilen ve küçük posterler hâlinde yeniden basılan fotoğraflarının yer almadığı bir duvar yok. Bu yüzler, sokakların dağınık duvarlarını, özel evrak ve resimlerle dolu bir cüzdan kadar samimi bir şeye dönüştürüyor. Posterlerin etrafındaki duvarlar kurşun ve şarapnel izleriyle dolu.”

I Hold Everything Dear: Dispatches on Survival and Resistance, 2007

Artık İsrail ile Filistin halkı arasındaki 60 yıllık çatışmanın son veya belki de sondan bir önceki bölümünün seyircisiyiz. Bu trajik çatışmanın karmaşıklığı hakkında, bir tarafı veya diğerini savunan milyarlarca söz söylendi.
Bugün, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda, bu çatışmanın arkasında her zaman gizliden gizliye varolan temel hesap açıkça ortaya çıktı: Bir İsrailli ölümü, yüz Filistinli’nin öldürülmesini meşrulaştırıyor. Bir İsrailli’nin hayatı, yüz Filistinli’nin hayatına bedel sayılıyor.

I John Berger: a life in Gaza, 2008

Bu, İsrail Devleti’nin ve dünya medyasının aşağı yukarı -marjinal sorgulamalarla- düşüncesizce tekrarladığı şeydir. Ve 20. yüzyıl Avrupa tarihindeki en uzun süreli yabancı toprak işgaline eşlik eden ve işgali meşrulaştıran bu iddia, içten içe ırkçıdır.
Yahudi halkının bunu kabul etmesi, dünyanın aynı fikirde olması, Filistinlilerin ise buna boyun eğmesi gerektiği, tarihin en ironik şakalarından biridir. Fakat hiçbir yerde kahkaha yoktur. ancak bunu, giderek daha sesli bir şekilde çürütebiliriz.
Hadi yapalım.

I John Berger: a life in Gaza, 2008

Dünyanın en büyük hapishanesi olan Gazze, mezbahaya dönüştürülüyor. Altmış beş yıl önce “getto” kelimesine olduğu gibi, “şerit” kelimesi de (Gazze Şeridi’nden) kana bulanıyor.

Dünya çapında giderek daha fazla ses, protesto için yükseliyor. Ancak zenginlerin hükûmetleri, dünya çapındaki medyaları ve sahip oldukları gururlu nükleer silahlarla İsrail’e, savunma güçlerinin işlediği suçların göz ardı edileceğine dair güvence veriyor.

I Jonh Berger: A Place Weeping, 2009

İsrail hükümeti terörle mücadele için bu tedbirleri almakla yükümlü olduğunu iddia ediyor. Bu iddia bir yanılsamadır. Boğucu baskının gerçek amacı, yerli nüfusun zamansal ve mekânsal devamlılık duygusunu yok ederek onların ya ayrılmalarını ya da sözleşmeli hizmetçiler haline gelmelerini sağlamaktır. Ve burada ölüler, yaşayanların direnmesine yardım eder. Kadın ve erkeklerin şehit olma kararı burada verilir. Bu boğucu baskı, savaştığını iddia ettiği terörizme ilham verir.

I Hold Everything Dear: Dispatches on Survival and Resistance, 2007

Bu baskı; kontrol noktaları, antik yolların yok edilmesi, İsrailli yerleşimcilere özel olarak ayrılan yeni yan geçitler aracılığıyla ve gerçekte çevredeki platoların tepelerindeki gözetleme ve kontrol noktaları olan korunaklı yerleşimler, kaldırılana kadar insanları gece gündüz içerde kalmaya zorlayan sokağa çıkma yasağı aracılığıyla, yasadışı bir şekilde ve uluslararası hukuka aykırı olarak uygulanır.

I John Berger: The dead help the living to resist in Palestine

Ben zaptedenlerin değil, galiplerin korktuğu mağlupların arasındayım. Galiplerin zamanı her zaman kısa, mağlupların zamanı ise açıklanamayacak kadar uzundur. Onların alanları da farklıdır. Bu sınırlı topraklarda her şey bir alan meselesidir ve galipler bunu anlamıştır. Sürdürdükleri boğucu baskı her şeyden önce mekânsaldır.

I John Berger: The dead help the living to resist in Palestine

Ramallah’ın batı eteklerinde Al Rabweh adında küçük bir tepe vardır; Tokyo Caddesi’nin sonunda. Tepenin zirvesine yakın bir yerde şair Mahmud Derviş gömülüdür. Ancak burası bir mezarlık değildir.

Derviş, doğduğu ve annesinin hâlâ yaşadığı Celile’ye gömülmek istedi ancak İsrailliler bunu yasakladı.

Cenaze töreninde on binlerce insan burada, Al Rabweh’de toplandı. Doksan altı yaşındaki annesi onlara seslendi. “O hepinizin oğludur” dedi.

Mahmud Derviş’in Al Rabweh tepesindeki mezarı, Filistin Yönetimi’nin aldığı kararlarla çitlerle çevrildi ve üzerine camdan bir piramit inşa edildi. Artık onun yanına çömelmek mümkün değil. Ancak onun sözleri kulaklarımızda yankılanıyor ve biz onları tekrarlayabiliriz, bunu yapmaya devam edebiliriz.

I John Berger: A Place Weeping, 2009

Volkanların coğrafyasıyla ilgili yapmam gereken işler var
Yoksulluktan yıkıma
Lott zamanından Hiroşima’ya
Sanki daha önce hiç yaşamamışım gibi
hâlâ bilmem gereken bir arzuyla
Belki Şimdi daha da uzaklaşmıştır
ve dün yaklaşmıştır
Bu yüzden tarihin kıyısında yürümek
ve döngüsel zamandan kaçınmak için
Şimdi’nin elini tutuyorum
dağ keçilerinin kaosuyla

Yarınım nasıl kurtarılabilir?
Elektronik zamanın hızıyla mı
yoksa çöl kervanımın yavaşlığıyla mı?
Kendi sonuma kadar işim var
sanki yarını göremeyecekmişim gibi
ve bugün burada olmayan bir işim var
Bu yüzden dinliyorum
usul usul
kalbimin karınca atışını…

Mahmud Derviş – Duvar

1 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir