Menü Kapat

Bulutların Üstüne Çıkmak Tanrı’yı Öldürmek Midir?

Casper David Friedrich’in Bulut Denizi Üzerinde Bir Gezgin adlı tablosu Avrupa’da yayılan önemli sanatsal hareketlerden romantizmin şâheseri olarak kabul edilir. Tabloda koyu renk uzun ceket giymiş adam elinde baston tutarak kaya yığınının üzerinde öylece durur. Manzara yönüne dönüktür ancak yoğun sisten dolayı sadece bazı kaya kütleleri ve uzaktaki bir dağın zirvesi görünür.

Kim bu adam? Dağa tırmandı mı? Neden ve nasıl tırmandı? Yüzünde nasıl bir ifade var o an? İntihar mı edecek yoksa bize bakıp gülümseyecek mi? Sislerle kaplı bu diyar nerede? Tüm bu soruların cevabını vermek örtülü olan bir şeyi açacak ve bizim yüreğimize su serpecek değil mi? İnsan hakikat diye hep bu soruların peşine düşüyor gibi…

Evet, burası Saksonya’dan Bohemya’ya uzanan Elbsandsteingebirge Dağları. Bu bey ise Albay Friedrich Gotthard von Brincken adlı yüksek rütbeli bir orman görevlisi. Muhtemelen 1813 veya 1814’te operasyon sırasında Almanya adına öldürüldü.1 Bunları söylemek hakikati açığa çıkartıyor mu? Ferahlatıyor mu içimizdeki tekinsizlik duygusunu? Bir tablo karşısına geçtiğimizde kim veya ne olduğu, ne için yapıldığını bilmek mi sanatçıyla bağlantı kurmamızı sağlayan gerçek? Oldukça basit bir şekilde, duyularımızın yalnızca bir kısmını ilettiği doğal bir dünyanın sınırsız deneyimiyle karşı karşıya kaldığımızda neler oluyor? Yargılarımız yetersiz mi kalıyor?

Şimdi tekrar bakalım Bulut Denizi Üzerinde Bir Gezgin tablosuna… Ne dağı olduğu umurumda değil, kişinin kim olduğu, bu saniyelik andan sonra ne yapacağı, onun hikayesi umrumda değil; bu doğal dünyaya bakıyorum yalnızca. Kayaların üzerindeki bir adamı izliyorum ve ne hissediyorum? Aklıma ilk Amerikan yapım film afişleri geliyor.2 Sırtını görebildiğimiz yüksek yerlerden uzaklara bakan biri. Bir hikâye başlatacak belli ya da bitirmiş hikayesini ve yukarıdan eserini izliyor. Bir kahraman bu. Sanki bütün dünyanın yükünü sırtlanmış…

O tek başına dik duruş, o mücadele hali, o yalnızlık, “eğer Tanrı öldüyse ve eğer insan da birbirlerini parçalayan hayvanlar kadar terk edilmişse”3 dedirtiyor bana. İnsan dünyaya fırlatılmış bile değil, bu diyarda yerden bitme bir varlıksa? İşte o zaman başlayabilir bir hikâye… David’in tablosu Nietzsche’den gelen bu olasılık durumunu hatıra getiriyor. Ama izlediğim bu insan öyle yüce görünüyor ki üstesinden gelecek. Her neye karşıysa onu yenecek belki de. Doğanın üstesinden gelmek ne kelime! Belki de bu adam Tanrı’yı bile öldürecek/öldü bilecek.

Nietzsche’nin Zerdüşt’ü de dağlara çıkma konusunda bu tablodaki beyle ortak. Dağa çıkmak eylemi son derece ilginç. Üzerine düşünüldüğünde bu tablo için çokça anlamlı bir hâle gelebilir. Dağlar oksijen seviyesiyle, iklimiyle, engebeli yapısıyla insan yaşamı için asla uygun yerler değil. Tırmanış sporunun tarihine baktığımızda da romantizm akımının revaçta olduğu dönemlerde, ilk adımlarının atıldığını görürüz.

Kendini ispat gibi refleksif bir tavırla mı başlatmıştır insanlar bunu bilmiyorum. Ama insanın iki ayaklılığı, kürksüzlüğü, kırılganlığı, yumuşak derisi, akciğer yapısı dağ yaşamına asla müsaade etmiyor. Buna rağmen deneniyor yükseklere tırmanmak. Hem Nietzsche için hem David için yalnız olma, dağlara tırmanma, yürüme çok önemli eylemler.

Kendi deneyimlerinden olsa gerek, biri kitaplarında biri tablolarında karakterlerini de dağlara çıkarırlar. Zerdüşt’ün dağlara yürürken dilinde hep şu söylem vardır: “İnsan aşılması gereken bir varlıktır.”4 Nietzsche: “İnsanı aşmak için bir şeyler yapılmalıdır,” der, “mesela bir eylem.” Bu yüzden Zerdüşt’ü maceradan maceraya katar, onu berbat şeylerin ortasına atar. Tiksinti duygusundan arındırmak için tiksintiye gömer.5 Dağa çıkma eylemi de bu anlamda çok önemli bir hâl alır. Çünkü tabloda gördüğümüz o yüce dağların zirvesindeki gezgin ancak Zerdüşt’ün macerasını dinlediğimizde bize yavaş yavaş yüzünü dönebilir.

‘‘Ne kadar utanıyorum, yukarı çıkarkenki halimden ve sendeleyişimden! Nasıl da alay ediyorum nefes nefese kalışımla! Nasıl da nefret ediyorum uçanlardan. Ne kadar yorgun oluyorum yükseklerde!’’ [Böyle Söyledi Zerdüşt, 2020]

Dağa çıkma, insanın kendisiyle yüzleşmesi açısından cidden tam olarak böyle bir deneyim. Yorgunluk, kirli koku, nefes nefeselik, nükseden hastalıklar… O yüksek yere çıktıktan sonra dilinizden ancak bu dökülebilir: ‘‘Aşağılık bir varlığım ve insan aşılması gereken bir şeydir.’’

‘‘Sen hakikati dile getirdin, Zerdüşt. Yükseğe çıkma isteğimden beri, ben bile güvenmiyorum artık kendime, hiç kimse güvenmiyor artık bana… Peki nasıl oluyor bu?

Hızla değişiyorum; bugünüm dünümle çelişiyor. Yukarı çıkarken sık sık basamakları atlıyorum – hiçbir basamak bağışlamıyor beni.

Yukarı vardığımda, hep yalnız buluyorum kendimi. Hiç kimse konuşmuyor benimle, yalnızlığın ayazı titretiyor beni. Ne arıyorum ki yükseklerde?

 Aşağılamam özlemimle birlikte gelişiyor; ne denli yükseğe çıkarsam, o denli aşağılıyorum yukarı çıkanı. Ne arıyor ki yükseklerde?’’ [Böyle Söyledi Zerdüşt, 2020]

David’in gezgini ne arıyor yükseklerde? O kayaların üzerinde öylece duran bedenin berbat durumda olduğunu görebiliyor muyuz? Ter koktuğunu, ağzının kupkuru olduğunu, kalp çarpıntısını ve nefes alışlarını… Üstelik ne kadar yukarılara çıkarsa çıksın ufukta gördüğü dağların ondan daha yüksekte olduğunu. Bu uçsuz bucaksız ve harikulade doğa tablosunun ortasında kalan ufacık bir figür olduğunu. Casper de Friedrich de eserlerinde parıltılı olan bir şey seçerler: üstinsan veya bulutların üzerindeki gezgin.

Eğer yalnızca bu kavramlardan yola çıkarak bir tipe, bir ideolojiye ulaşırsak onların istediği güzergâhtan gidemeyiz. Çünkü parıltılı noktanın ardında ancak deneyerek elde edilebilen paslı yapılar vardır. Ayrıntılara baktığımızda okumaya devam ettiğimizde o pırıltılar dünyasında bizi karanlıklara gömerler. Kendimizi kahraman zannettiğimiz o yüce dağın zirvesinden aşağı yuvarlarlar bizi. En yukarıdaki, en güçlü, muazzam olanın biz olamayacağını, Tanrı’yı öldürünce Tanrı olamayacağımızı gösterirler.

Peki ne olacak şimdi? Ne diyor bu iki adam bize?

Bu eksik, gedik, bozuk, yapayalnız, çıplak varlıkla neler yapacağız şimdi?

Dipnotlar:

1.         https://medium.com/thinksheet/how-to-read-paintings-wanderer-above-the-sea-of-fog-by-caspar-david-friedrich-b8c8f0e20d45

2.         https://martinshervington.com/wanderer-above-the-sea-of-fog-as-a-model-for-movie-posters/

3.         Bataille, George, Nietzsche’nin Gülüşü, Cogito, Sayı:25, 2001.

4.         Nietzsche, Friedrich, Böyle Söyledi Zerdüşt, İş Bankası Kültür Yaynları,2020, p.31.

5.         Daldeniz, Elif, Zerdüşt: Tiksinti Duymayan İnsan, Cogito, Sayı:25, 2001.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir