onu bir araya getiren parçaları düşündü. hem hepsiydi bu parçaların, hem hiçbiri. etrafına bakıyordu, diğerlerine. uğultudan başka bir şey duyamıyor ve en önemlisi de fark’ı düşünemiyordu.
bir özle, nitelikle veya tözle tanımlayamazdı kendini. üstü örtülmüş değildi, herhangi bir düşünsel sistemle kaplanmış değildi. eşilse altından çıkacak ve sadece kendisinde bulunacak bir alametifarika bulunamazdı.
uçucu bedeniyle bu madenî ağırlığı nasıl hissedebildiğine şaşıyordu. ellerinin soğuktan titremesini isterdi mesela ya da heyecandan. bir yere dokunmak istediğinde içinden geçmemek isterdi.
bu uyuşukluk ve alışılmışlık halini fark ettiği her an tüm bedeniyle ürpermek isterdi. içinden geçemediği duvarları, aşamadığı engelleri zamansallığıyla, mekânsallığıyla anlamlandırmak isterdi.
çevresindekilerin bozbulanık yansımalarını takip ederken geçmişe özlem duymayı, hatırlamanın sunduğu yeniden kurma imkanını ve gelecek için tasalanmayı düşledi.
Sonra şunları yazdı. yazdıkça, dillendirdikçe daha da saydamlaştı:
söylenecek şeyler ne veya söylemek ne demek, söylenecek şeylerin hepsini söylemek ne demek
konuşulacak şeyler var mı daha
söylenecekleri tükettiysek
demek ki bir zamanlar tükenmemiş şeyler vardı
gidilmemiş yerler vardı
Simdi bi akış halinde geçerken bir sürü irili ufaklı zerrecikili
Bulandırırlarken ve arıtırken
Bu savaşta doğal seçilimle seçilecek cümleler.
Akıp giden onca şey içinden hangisini yakalayacağıma, onlara ne kadar yetişeceğime mi bağlı yazabileceklerim?
onları ne kadar nesneleştireceğime, ne kadar malzeme edeceğime
değer yargısından azade olmayan olgularıma hangi ölçülerde katacağıma ve onları nasıl işleyeceğime.
Çağrışım gücüne, nereden geldiğini bilmediklerime
doğal mı yüklendi sen mi seçtin maruz mu kaldın
seninle ilgili olmayabilir, seninle ilgili değil.
dolanan binlerce tanecik, zerre. irili ufaklı, kesif ve dilsiz
İşle onları
Gözümüze sok
Bir şey meydana getir onunla
Toplansınlar yazı desinler başarı desinler yargı desinler garip desinler ne diyor bu desinler
Seçenek çok mu
Bence değil
Diyebilecekleri sınırlı
kelimeleriyle sınırlandırsınlar seni. isimler koysunlar.
iyi desinler sıradan desinler
Sıradan: demektir.
demeye devam edin.
ben bunca önünüze serdiklerimden sonra
simdi de demeyeceğim.
ama çok şey söyleyeceğim.
-yaz l r sil n d
havanın kurşun gibi ağır olduğu bir an, bir zaman tüycüğünün peşinde var olanla birlik kurmak istediği, çokluğun içinde bir olmak istediği, varlıkla temas kurmak istediği, zıttıyla kaim olmak istediği bir an: “ben benim.” dedi. ne var ki bu özdeşliği kurmaya kalktığında bölündüğünü gördü: “ben” ve “ben olmaklık”
sonra sonra
geçişkenliklerin içerisinden akarken bir pus kümesinin içerisinde arzu nesnesine benzer bir şey onu cezbetti. ona doğru ilerledi, egzotik bir itkiyle aldı, evirip çevirdi, ovaladı. bir anda yaşama atlamak istedi. kulağına isminin fısıldanmasını, tanımlanmayı, işaretlenmeyi, kendi imgesinin ardını aramayı arzuladı. yaşama sıkışmalıydı. kendi hayatına sıkışmalı.
gittikçe inceldi, hacimsizleşti, kendini üç dileğe sığdırdı.
lambanın içindeydi şimdi.
Alaaddin’le tanımlandı. ama nihayetinde tanımlandı.